8 Nisan 2015 Çarşamba

Balık Burcu Kadını

balık burcu kadınlarımız bazen inanılmaz alıngan olabilirler. küçük bir espri yada dikkat etmediğiniz bir söz size büyük eksiler yazmasına sebep olabilir.

bu burcun kadınları sevilmeyi çok sever ama artık yanlış erkek seçimi mi desek yoksa dünya görüşleri mi desek bilemeyiz fakat bu sevilme isteğine karşın hep üzülürler.

derinlik sarhoşudur, biraz sulugözdür ama duyarlıdır. ancak kendisi böyle olduğu için kendisi gibi erkekleri çekmez, katlanmaz. eğer bu özelliklere sahip bir erkek olduğunuzu düşünüyorsanız hemen yok olun buradan. *

bir seçim yapana kadar yüzlerce kez düşünür. o mu bu mu diye kırk takla atar ama bir şeyde karar kıldıktan sonra öldürseler dönmez yolundan.

en sevdiği şey kendisidir. sonra ise kendisini en çok seveni sever

karadeniz gibidir bu kadınlar. geç ısınır, kolay soğumaz. sevildiğini hissettiği sürece sonsuza kadar yanınızda durabilir.

bu burçtan olupta dudakları efsane olmayan bir kadın daha görmedim. zannedersem güzel dudak bu kadınlarda standart :)

çevre edinmek için yılışık yılışık ortalarda dolaşırken göremezsiniz onu. manipüle çabalarına girmez. her zaman kendisidir hayatta.

yalnız kalmaktan nefret etse dahi yalnız kalma korkusuyla kendine sahte bir dünya ve sahte bir kişilik yaratma çabasına girmeye tenezzül etmez.

tam bir merhamet abidesi olan bu kadınlar. asla kırıcı olamaz ve sizi affederler.

bu burcun bazı mensupları gerçekten efsanevi güzel kadınlardır. öyle böyle değil. ''allahım harbiden varsın'' diye huşu içinde secdeye kapanırsınız imana gelirsiniz.

kendi yaşıtlarından uzaktır. kendi yaşıtları demet akalınla coşup, irem dericiyle hüzünlenirken bu kadınlarımız franz schubert dinler, amadeus mozart dinler...

hoşgörü konusunda dünyanın en üst seviyesini temsil ettiklerini söylemiş miydim?

baştan aşağı kendilerinden tecrübe akmaktadır. ve onların tecrübesi yaşlarıyla doğru orantılı değildir. hep yaşlarından ''bir tık'' daha ileridedir.

bu kadını kandırmak zor değil imkansızdır. sakladığınız her şeyi, yapacak olduğunuz hamleleri keşfetmiş ve size karşı takınacağı tavrı çoktan belirleyip köşesine çekilmiştir.

naif, çok kalın duvarları olan, yüzü güldüğünde bile içi kan ağlayan, bağlandı mı tutkun derecesinde aşık olan ama güvenmezse selam bile vermeyen, sanata yatkın ve bohem burcun kadınıdır.

tek istediği kendi gibi anlayışlı bir erkeğe sahip olmak olan bu kadınlarımız bu erkeği yıllarca bulamaz. bulsa da korkar istemez.

size asık olursa tam bir yavru kediye dönerler. yalnızca gidip onu fethetmenizi beklerler içten içe..

sıkıldıysa uzatmaz; ya kestirip atar ya kestirip atar ya da kestirip atar.

bu kadın cazibelidir. bu kadın tutkuludur. ihtiraslıdır. sehvetlidir.

bazı şeyleri unutmaz. unutmak istese de unutamaz.

bu kadınları sevmiyorsanız, tanımıyorsunuzdur. bu sizin probleminiz.

dediğim gibi; kesinlikle arkadaş canlısıdır.

onlara plan, strateji, taktik falan işlemez. kendin olup gitmen lazım.

sürekli bildiklerini okurlar. sizi her zaman dinlerler ama çoğu zaman umursamazlar :)

ya siyahtır ya beyaz... ya mutludur ya da dibe vurmuş... bu kadında griye yer yok!


temkinlidir.

egzotiktir

zordur

aşka meraklı değildir, ama iyi bir aşık olabilir.


çok güzel sever. kendi nasıl seviyorsa öyle de sevilmek ister ama bu zamana kadar sevilmemiştir öylesi bir biçimde.

bu burç kadınını sadece sevin. bir de izin verin sevsin. tadından yenilmez kadın burcudur.

dudaklar... mükemmel olduklarını söylemiş miydim size?

çok şüphecidir. her şeye ve herkese "tehlike" olarak yaklaşır önceleri. herkesten şüphe duyabilir.

dikkatli konuşur, ve kendisiyle de böyle konuşulsun ister.

ipleri kopardığında inanılmaz merhametsizdir.

ayrıca, tutku kelimesinin literatürdeki karşılığıdır.

aşkın kendisine aşık olduğunu geç anlayan kadındır.

özetle: paranoyak, ateşli, sevgisini belli eden, fedakar ve agresif kadındır.

13 Ocak 2014 Pazartesi

Sherlock 3.Sezon 3.Bölüm

İzlediğim en karmaşık Sherlock bölümüydü. Anlamadığım bir kaç nokta var.

1- Redbeard olayı nedir? Sherlock neden bu konuda bu kadar hassas?

2- Magnuss insanların hassas noktalarını gerçekten nasıl biliyor ve görüyor?

3-Moriarty nasıl ölmedi ???

4-Moriarty ve Magnuss beraber mi çalışıyorlar ???

8 Ocak 2014 Çarşamba

Sherlock 3.Sezon !! IMDB Puanı 9 un üzerinde ;)


Arthur Conan Doyle tarafından 1890’lı yıllarda maceraları yayınlanan dedektif Sherlock Holmes ve yardımcısı John Watson hem televizyona hem sinemaya defalarca uyarlandı ama bu dahiyane hikayeler neredeyse hiç bir zaman seyircisini hayal kırıklığına uğratmamıştır. BBC’nin seriye getirdiği modern yorum için de bunu kesinlikle söyleyebiliriz.
Sherlock’u canlandıran Benedict Cumberbatch’in tipi ilk bakışta biraz garip gelebilir çünkü mavi ama çekik gözleri var ve elmacık kemikleri hayli çıkık. Yine de Sherlock Holmes’u kendi deyişi ile ‘ileri derece fonksiyonel bir sosyopat’ olarak gayet iyi canlandırıyor ve bir süre sonra tipine ısınıyorsunuz. Sherlock’taki gariplik için doktor olan Watson’un teşhisi ise hayli farklı. Otizimin bir türü olan Asperger sendromu. Her durumda, Sherlock en beklenmedik anda sizi yüzüstü bırakan ve yine en beklenmedik anda hayatınızı kurtaran, tüm bunlar olurken de her an şömüne başında bacak bacak üstüne atıp çay yudumlayacakmış gibi bir ifade takınabilen biri. Asosyal davranışları karşısında ona gereken tepkileri vermekten çekinmeyen ve aynı zamanda onu kalpten seven Doktor John Hamish Watson, Martin Freeman tarafından gayet başarı ile canlandırılıyor. Bu ikilinin günümüz Londra’sına uyarlanan maceraları temelde Arthur Conan Doyle tarafından yaratılan orijinal versiyona sadık kalmış diyebiliriz. Serinin en bilinen cinayet vakaları, saf kötülük abidesi Jim Moriarty, gizemli, oyuncu ve zeki Irene Adler, Scotland Yard’daki suç ortağı dedektif Lestrade, evsahibesi ve benzeri bütün önemli karakterler serinin BBC yorumunda var.
İlk sezonda Watson ve Sherlock arasındaki ilişkinin oturması, ikincisinde de Moriarty ve Adler ile olan maceralar ağırlıktaydı. Sherlock’un İngiltere gizli servisi için çalışan bir ağabeyi olması ilk başlarda maceralara bir katkı yapar gibi görünürken ikinci sezonun sonuna doğru aralarındaki ilişkinin karmaşıklığına tanık olduk.
Üçüncü sezonun ilk bölümünde ise perde biraz daha aralanıyor ve Mycroft’u daha insani özellikleri ve zaafları ile görüyoruz. İki kardeş arasındaki zeka oyunları ve bitmek bilmeyen rekabet ilk bölümün en tatlı kısımlarından biri.
Gelelim hikayede kaldığımız yere. İkinci sezon biterken Sherlock hastanenin tepesinden kendini atarak ölmek zorundaydı çünkü Watson ve Bayan Hudson’u kurtarmanın tek şartı buydu. Moriarty’nin adamları silahlarını hedefe kitlemiş sinyal bekliyorlardı. Aslında Sherlock bunu binanın çatısına çıkıp Moriarty ile buluşmadan önce biliyordu. Düşünün ki amansız düsmanınız sizi tek başına ve silahsız olarak bir binanın çatı katına çağırıyor. Bunun tam bir hesaplaşma olacağını tahmin etmek için Sherlock Holmes olmaya gerek yok.  Nitekim Sherlock da hazırlıklıymış ki hepimiz binadan kendini attığını görmemize rağmen ölmediğini biliyoruz çünkü daha sonraki bir sahnede onu mezarı başında kendisi için gözyaşı döken Watson’u izlerken görüyoruz.
Üçüncü sezon bu çözülmemiş gizem ile açılıyor. Yokluğunda kirletilmek istenen adı temize çıkmış ve zamanında ona iftira atan polislerden biri olan Anderson Sherlock’a kafayı takmış durumda. Anderson kurduğu fan / komplo klübü ile Sherlock’un ölmediği teorisi üzerine senaryolar üretiyor ve dünyadaki çözülmesi zor birçok gizemli olayın yine gizemli birileri tarafından çözüldüğünü keşfediyor. İşin ilginç yanı bu gizemler haritada giderek Londra’ya doğru yaklaşıyor. Böylece biz de Anderson’un manyakça teorilerine gülen insanlara gülerek Sherlock’un dönüşünü izliyoruz. Burada senaryo yazanların hakkını teslim etmek gerek. Gerçi onca sahneye rağmen o kadar çok soru cevaplanmamış kalıyor ki Moriarty gerçekten öldü mü acaba diye bile soruyoruz.
Peki Sherlock neden Londra’ya dönüyor? Aslında dönmek zorunda kalıyor çünkü abisi Mycroft Londra’da bir terör saldırısı olacağı istihbaratını alıyor ve Sherlock’u yardıma çağırıyor. Bu arada Sherlock’un binanın çatısından atlayıp da nasıl ölmediğini güya anlattığı bazı sahneler izliyoruz ama hangisi gerçek? Senaryoyu yazan Mark Gatiss bizi bunu açıklamaya layık görmüyor. Biz de terör saldırısına odaklanmak zorunda kalıyoruz.
Sherlock’un yokluğunda geçen iki yıl boyunca Watson hayli sarsılmış onu anlıyoruz ama aynı zamanda çok da şanslıymış çünkü hayatında biri var, çok mutlu ve evlenme arifesinde. Sherlock Holmes’un Amerikan versiyonu olan sinema filmlerinde bence Mary çok daha başarılı bir karakterdi. Ben BBC versiyonundaki Mary’yi zayıf buldum. Sherlock ile aralarında daha gergin, daha zekice diyaloglara dayalı bir iletişim olacağını sanıyordum ama olmadı. Neyse seride yeteri kadar zeki diyalog var zaten. Tabi bu bölümün ikinci güzel sahnesi Sherlock’un Watson’un karşısına çıkıp ona merhaba demesi ve hayatta olduğunu öğrenen Watson’un elinden hafif hırpalanarak da olsa kurtulması. Artık ikili Londra’yı kurtarmaya odaklanabilirler. Açıkçası işini iyi yapmaya calışan bir güvenlik görevlisinin verdiği ipucu üzerine Sherlock’un beyninde ışıklar yanması ve videoda kaybolan metro vagonunun bir şekilde bombalamayla ilgili olması beyin hücrelerimizi gıdıklayan en güzel kısımlardan biri. Birbiri ile ilgisiz gibi duran ama garip olayların bir nakış gibi işlenerek bir bütünün parçaları olduklarının açıklığa kavuşması en az karakter çatışmalarını yarattığı duygular kadar etkili ve bazen daha da zevkli. Tabi bu arada hiç beklenmeyen şeyler de oluyor ve iki yıldır huzur içinde yaşayan Watson ansızın kaçırılıp bir Guy Fawkes ateşinin ortasına bırakılıveriyor. Sherlock’un çözmesi gereken yeni bir bilmece ile karşı karşıyayız ama bu sefer onunla oyun oynamak isteyen Moriarty değil. Kim peki? Yine her zamanki gibi sonraki bölümlerde açığa cıkacak olan bir gizem.
Geldik bölümün son beyin gıdıklamasına. Buna İngilizcede ‘teaser ‘ diyorlar. Türkçe’de tam karşılığı nedir bilmiyorum ama seyrederken gıdıklanır gibi hislere yol açan ama bunu beynimizle algıladığımız için tam da fiziksel gıdık olmayan bu zevkli minik anlara ben beyin gıdıklaması demeyi seçtim. Bence Sherlock Holmes karakterini ve/veya Watson’u seviyorum diyen herkes onların metro vagonu içinde bombayı etkisiz hale getirmeye çalıştıkları sahneyi izlesin. Artık Sherlock’a küfür mü edersiniz, Watson’a acır mısınız bilemem ama ben ikisini de yaptım.
Haftaya Watson evleniyor. Bakalım bu bölümde neler olacak ve bizim asosyal Sherlock bu düğün gerginliği ile nasıl başa çıkacak? O arada belki dünyayı da tekrar kurtarır. Sherlcok için ikisi de eşit zorlukta sonuç olarak.

24 Aralık 2013 Salı

Kadıköy'de bir mekan : MY CHEF

İşte asla vazgecemeyecegim bir kadikoy mekani..her gittigimde ne yesem kararsizligina düşmeme sebep olan lezzetli ve cok çeşitli menüsü, cok hos ortamı ve gözümü alamadigim aydinlatma elemanlari olan mekan. Kalabalik oldugunda servis biraz yavas.Fiyatları oyle bir mekan icin normal ama birazcik tuzlu.ama yinede vazgecilmezim 
Giderseniz mutlaka combo tabağını deneyin derim, bir de ekmek içinde sunulan çorba favrom :)

Ayırmanız gereken bütçe ortalama 1 kişi için ; 15-25 TL arası.  ( içecek ve yemek)

19 Kasım 2013 Salı

Düşler, Tutkular ve Suçlar

İnanılmaz bir filmle karşı karşıyayız şu an. O kadar değişik ki seyrederken içinizde bir çok kez '' oha oha bu da neee '' diyeceksiniz. Bazı sahneler o kadar erotizm içeriyor ki anlatamam, ve kesinlikle oyuncular çok cesur davranmış. Başroldeki üç oyuncunun da görmediğimiz hiç bir yeri kalmadı. Benim için bir mahsuru yok sonuçta bir film ama başroldeki adamın şeyini gösterdi ya tamamıyla :D :D O an gerçekten çooook şaşırdım.Hadi fransız filmlerinde kadınların göğüslerini ve özel bölgelerini göstermelerine alışkındım ama erkeğin cinsel organını gösteren bir filmle ilk kez karşı karşıya kaldım ve cidden şaşırdım. Neyse, film konusu itibariyle, üç insanın birbirlerinden kopamayan ilişkisini anlatıyor. Üst resimde görüldüğü gibi siyah saçlı çocukla kız, ikizler. Sarışın çocukla da tesadüfen tanışıyorlar, ailelerinin tatile gitmesini fırsat bilip çocuğu evlerinde kalmaya davet ediyorlar. Fakat sonradan Matthew(sarışın çocuk), ikizlerin birbirine aşık olduğunu fark ediyor. Fakat kız, hem ikizine seviyor hem de sarışın çocuğa aşık oluyor. Matthew de kıza abayı yakıyor. Film, baştan sona bu üç kişinin birbirleriyle olan ilişkilerini anlatıyor. Seyredin derim, sonuçta değişik bir film, değişik bir bakış açısı. Ama şimdiden söyleyeyim, cesur sahnelere hazırlıklı olun. ;))

                                      Soldaki Theo, ortadaki Isabella, sağdaki Matthew

18 Kasım 2013 Pazartesi

Sushi

Arkadaşlar bir heyecandır meraktır diye diye gittim Sushi yemeye. Yemez olaydım, bu nasıl kötü bir şeydir ya!!
Allahım sen affet, nimete kötü denmez ama o yosun kokusu, o çiğ balıklar...
Bir iki tane yedikten sonra zaten midem tamamıyla kapattı kendini, o kadar da para verince insan yemeden gitmek istemiyor, zorlaya zorlaya bitirdim ve kendimi oradan direk eve attım, midem saatlerce bulandı ve ağrıdı. ve tövbe ettim bir daha sushi yemeyeyim diye.
Arkadaşlar öncelikle şunu söyliyim de, midesi hassas olanlar kesinlikle yemesin diyorum, sonra demedi demeyin, ama zevkler ve renkler tartışılmaz, belki de seversiniz bilmem ki :)